Aile Hekimleri, Yönetmelikte karşı çıktıkları hususları dile getirmek amacıyla geçtiğimiz yılın Kasım ayında 3 gün ve Aralık ayında 5 gün olmak üzere toplam 8 gün iş bırakma eylemi gerçekleştirmişti. Ancak bu eylemlerin Sağlık Bakanlığı tarafında karşılık bulmadığını düşünmüş olacaklar ki, 6-10 Ocak 2025 tarihinde yeniden iş bırakma eylemi yapma kararı almışlar.
Pandemi döneminde sağlam ve güçlü olan hayatta kaldı, kronik hastalığı veya belirli etmenlere genetik yatkınlığı olanlar ise yaşam mücadelesini kaybetti. Aslında bu da gösterdi ki toplum ne kadar sağlıklı ve bilinçli ise salgın veya hastalık o kadar çaresiz. Dolayısıyla Sayın Sağlık Bakanının koruyucu hizmetleri öncelemesi ve bu noktada Aile Hekimliği sisteminden maksimum verimi alma düşüncesi ülkemizdeki sağlık sisteminin sürdürülebilirliği için son derece doğru bir yaklaşım. Lakin, doğru noktada olmanız sizi hedefe ulaştırmaz, süreci de doğru yönetmeniz gerekir. Maalesef Aile Hekimliği Yönetmelik değişikliği sonrasında yaşananlar bu noktada bazı şeylerin yanlış yapıldığını gösteriyor ve her seferinde hesabı vatandaş ödüyor.
Dostlar alışverişte görsün!
Her ne kadar Sağlık Bakanlığı yetkilileri yönetmeliğin yayımlanmadan önce ilgili paydaşlarla paylaşıldığını ve görüş alışverişinde bulunulduğunu ifade etseler de Aile hekimleri, bu yönetmeliğin sahanın görüşlerinin dikkate alınmadan yayınlandığını iddia ederek buna tepki gösteriyorlar. Sağlık Bakanlığının paylaşmaktan kastettiği bilgilendirmek ise şayet; yayınlanmak üzere Maliye Bakanlığından onayı alınan bir metni, artık değiştirilemeyeceğini bile bile sahayla paylaşmak ne anlama gelir? “Biz karar verdik size de bilgi veriyoruz, lütfen gürültü patırtı çıkarmayınız, sizden geri dönüşleri aldık, kervanı yolda dizeriz veya sizi olası tepkileri öğrenmek amacıyla çağırdık” demek anlamına mı geliyor? Bu konuda bir usul hatası yapıldığı ve doğru yolun izlenmediği görülüyor.
Yenecek aş, buğundan belli olur!
Varsayalım ki, Aile hekimlerinin çoğunun bu yönetmelik değişikliği hakkında öncesinde bilgisi vardı. O zaman, Bakanlığın ifadesiyle hekimin, vatandaşın ve kamunun yararına olan bir yönetmeliği birileri provoke mi etti, yani Aile Hekimleri ve Kamuoyu yanıltıldı mı? Diyelim ki yanıltıldı: algıların birçok şeyi belirlediği günümüzde, öncesinde kamuoyu ile paylaşmak suretiyle muhtemel tepkileri ölçerek ona göre metni revize etmek, dili değiştirmek, olası senaryolar hakkında sahayı bilgilendirmek suretiyle hekimlerin desteğini alarak bu Yönetmeliği çıkarmak zor muydu? Yoksa kimse bunu akıl edemedi mi? Auguste Comte’ nin dediği gibi “Önleyebilmek için öngörmek, öngörebilmek için bilmek gerekli.” Bu akılla hekimi, vatandaşı ve yandaşı, ülkenin gram faydasına olmayan bu sistemin taşeronu olarak kullanmaya devam ederiz.
Sevk sisteminin olmadığı, nüfusun önemli bir bölümünün Aile Hekimine uğrama lüzumu görmediği, hastanelerde hekimin hastasına yeteri kadar vakit ayıramadığı bir ülkede aile hekimine kayıtlı nüfusun hastanelere müracaatının 7 den fazla olmasından, antibiyotik ve mide koruyucu ilaç oranlarının yüksek olmasından, 6 ayda bir kayıtlı tüm nüfusa ulaşılmasından, bunları sağlama uğruna hastanın memnuniyetsizliğinden sadece Aile Hekiminin sorumlu tutulması adil ve doğru bir yaklaşım değil gibi duruyor. Hedeflenen göstergelere ulaşamazsa sözleşmesinin yenilenmeyeceğini, yani işini kaybedebileceğini düşünen bir Aile hekimi tıbbi deontolojinin ve hekimlik mesleğinin doğrularını nasıl uygulayacak? Yönetmeliğin ilgili maddesindeki hükümden böyle bir tezatlığa yol açılması pekâlâ mümkün görünüyor. Bu konularda gerekli sistemsel altyapı çalışmaları yapılmadan, vatandaşa uyması gereken kurallar konusunda zorunluluk getirilmeden, hastanelerdeki aksaklıklar düzeltilmeden sorumluluğun sadece Aile Hekimlerine yüklenmesi veya sadece Aile Hekimlerinden medet umulması ne kadar doğru bir yaklaşımdır?
Yönetmeliğin adı “Ödeme ve Sözleşme Yönetmeliği” olunca doğal olarak akla önce para ve iş güvencesi geliyor. Lakin şu algıyı da ortadan kaldırmak gerekir. Bu yönetmelik Aile Hekimlerinin gelirini düşüren bir düzenleme değil, aksine, mevcut şartlarda zor olsa da hedeflenen göstergelere ulaşılması halinde Aile Hekimlerinin şu anda aldıkları ücrette artış sağlayacak bir düzenlemedir. Öyle olmasa, Yönetmelik çıkalı daha bir ay olmuşken, hekimler yeni yönetmeliğe göre çalışmamışken ve yönetmelikte belirtilen birçok göstergeyi Bakanlık henüz ölçmemişken, bazı kriterleri altı ay, bir yıl sonra uygulayacakken, Kasım ayında eyleme katılanlar haricindeki hekimlerin maaşlarının artmış olması başka nasıl izah edilebilir ki! Buradan çıkan diğer sonuç ise, bu şartlarda hekimlerin sözleşme konusunda şimdilik endişe edecekleri bir durumun olmadığı. Tabi sistem bir şekilde oturursa o zaman bu konuyu oturup tekrar konuşuruz.
Ezcümle, Aile Hekimlerinden Sağlık Bakanlığına kayıtsız şartsız inanan ve mevzuat ne derse desin kendilerinin hiçbir şekilde mağdur edilmeyeceğine güvenenler elbette vardır. Lakin Aile Hekimlerinin hepsi devletin hekimidir ve istisnalar hariç hepsi hekimlik mesleğini layıkıyla yerine getirmeye çalışmaktadır. Dolayısıyla onları değersizleştirecek her türlü söylemden ve eylemden imtina etmek, doğruları da onlara başkalarından öğrenmelerine gerek kalmadan uygun bir dille anlatabilmek gerekir. Eyleme katılan Aile Hekimlerinin büyük çoğunluğunun yönetmeliği okumadığı ve kulaktan dolma bilgilerle hareket ettiği bilinen bir gerçek olmakla birlikte, durumdan şikayetleri ve taşıdıkları endişeler yersiz değildir.
Sayın Sağlık Bakanı da yapılan hataları görmüş ve yaşananlardan bu sonuca varmış olacak ki, her seferinde Aile Hekimlerine güvendiğini ve inandığını ifade etmektedir. Normal şartlar altında bir sezgi, harekete geçmek için yeterli bir temel değildir. Strateji çizerken önemli olan uzakta olabilecekleri yakından görebilmek, yakındakilere ise uzaktan bakabilmektir.
Her şeye “sağlık olsun” deyip geçemiyoruz. Bu ülkenin doğrularını yanlış uygulayarak kaybetme lüksü yoktur. Günün sonunda gücü elinde bulunduranın dediği olacaksa bile, bu güçlünün haklı olduğu veya işi doğru yaptığı anlamına gelmez. Baştakiler işi doğru yaparlarsa, sonrasında nedenini anlatmaya ve ortalığı toplamaya çalışmalarına gerek kalmaz.
Son söz: süreci algı yaparak yönetmek devletin işi olmamalı. Yarından tezi yok Sağlık Bakanlığı ilgili sendika ve dernekler ile bir araya gelerek ülkenin hayrına görünen bu yönetmeliği uygulanabilir hale getirmeli ve hekimlerin sorunları ile kaygıları ortadan kaldırılarak süreci sahiplenmeleri sağlanmalıdır.